Bakırköy Mutlu Son Hizmeti Ebru

Bakırköy Mutlu Son

Bakırköy Mutlu Son

Çocuklar bakarken, incecik bir fidanın kökünde ateş parladı.

Sonrasında duman çoğaldı. Minik alevler bir ağacın kütüğünü

sardı, yapraklarla ince dalların arasına sızdı, bölündü, büyüdü.

Alev, başka bir ağacın gövdesine yanaştı, ışık saçan bir sincap

şeklinde tepesine tırmandı. Duman arttı, dağıldı, yuvarlana

yuvarlana yayıldı. Ateşten sincap, rüzgârın kanatlarıyla

yukarıya doğru sıçradı; bir ağaca yapıştı, aşağıya doğru inerek

ağacı yuttu. Yangın, yaprakların ve dumanın kara örtüsü

altında, ormana el koydu, onu kemirmeye başladı. Kara ve

sarı devasa duman bulutları, sürekli olarak denize doğru

yuvarlanıyordu. Alevleri ve yangının karşı koyulmaz gücünü

gören çocuklar, heyecanlı tiz seslerle sevinç çığlıkları attılar.

Sanki yabancı bir canlılığı vardı alevlerin. Bir jaguar, karnının

üstünde sürüne sürüne usulcacık nasıl ilerlerse, alevler de

tıpkı aynı şekilde, pembe kayanın kenarında yükselen ve huş

ağacını andıran bir sıra fidana doğru ilerlediler. Kanatlarıyla

çarptılar ilk ağaca. Dallarda, kısa ömürlü ateşten topaklar

belirdi. Alevin özü, ağaçlar arasındaki boşluktan çevik bir

hareketle sıçradı, parlaya parlaya bir fidandan ötekine atladı,

tüm sırayı sardı. Zıp zıp sıçrayan oğulların altında, bir

çeyrek millik orman, duman ve alev saçarak kudurdu.

Bakırköy Mutlu Son

Yangının çeşitli gürültüleri birleşti, tüm dağı sanki temelinden

sarsan bir davul sesine döndü.

“Pek güzel yanıyor sizin o minik ateşiniz.”

Ralph irkildi; aşağıda özgür bırakılan gücün karşısında

dehşete düşmeye başlamış olan çocukların, artık

kımıldamadıklarını, sustuklarını gördü. Bunu sezen, aynı

dehşeti duyan Ralph, öfkeye kapıldı.

“Of! Kapat çeneni!”

Domuzcuk, gücenmiş bir sesle,

“Denizkabuğu bende” dedi.

“konuşmaya hakkım var.”

Çocuklar, boş gözlerle Domuzcuk’a baktılar; davul

seslerine kulak kabarttılar. Domuzcuk sinirli sinirli, aşağıdaki

cehenneme bir göz attı; denizkabuğunu bağrına bastı:

“Şimdi kendi kendine sönmesini beklemek zorundayız.

Oysa bizim yakıtımızdı orası.”

Domuzcuk diliyle dudaklarını ıslattı:

“Yapabileceğimiz aslabir şey yok. Daha dikkatli olmalıyız.

Ben korkuyorum…”

Jack, gözlerini yangından ayırdı zorla:

“Sen hep korkarsın. Yuh sana şişko!”

Domuzcuk,

“Denizkabuğu bende,

” dedi donuk bir sesle.

Dönerek Ralph’a baktı:

“Denizkabuğu bende değil mi, Ralph?”

Ralph kendini zorladı; bu görkemli, bu korkunç görüntüden

gözlerini ayırdı:

“Ne oluyor?”

“Denizkabuğu. Benim konuşmaya hakkım var.”

İkizler, aynı anda fıkır fıkır güldüler.

“Duman istiyorduk…”

“Buna bak…”

Adanın millerce açıklarına uzanan bir tabut örtüsüydü